Yolumuzu Aydınlatan Işık: Sabır*
Ebu Malik el-Eş’ari’nin naklettiğine göre, Rasulüllah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“…Sabır bir ışıktır…”
“İNSANLAR, ‘İman ettik’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler?”
Yüce kitabımızın yirmi dokuzuncu suresi olan Ankebut suresinde bu çarpıcı soruyla sesleniyor bize Rabbimiz. Yalnızca “İman ettik” diyerek kulluk sorumluluğumuzu yerine getirmiş olmayacağımızı, bilakis bu sorumluluğu üstlenmeye yeni başladığımızı bildiriyor.
Allah’a iman, kendisine dua edilip yardım talep edilebilecek, bütün sıkıntıları giderip her türlü isteğe cevap verebilecek yegâne varlığın “Allah” olduğuna gönülden inanmaktır. Allah’a iman ettiğini söyleyen kişi, O’nun rızasını kazanmaya gayret edeceğine dair bir kulluk sözü vermektedir aslında. İşte bu sözü veren mümini imtihanlarla dolu bir sürecin beklediğine işaret eden Rabbimiz, kurtuluşa erecek olanların, karşılaşacağı türlü imtihanlara rağmen sözüne sadık kalanlar olduğunu beyan etmektedir. “Kitap ve sünnet”in rehberliğinde aşılacak bu zorlu süreçte kulun en büyük yardımcısı “sabır”dır.
Peygamber Efendimizin “Sabır, bir ışıktır.” (Müslim, Taharet, 1.) sözleriyle veciz bir şekilde ifade ettiği üzere sabır, karşılaştığımız her türlü durumda, en doğru seçeneği görüp ona tabi olmamızı kolaylaştıran bir erdemdir. Hayat boyu çok çeşitli rolleri aynı anda üstlenmek durumunda kalan insanın ibadetlerine yeterince zaman ayırması, şeytanın ayartmalarına rağmen ibadetini ihlası elden bırakmadan, hakkıyla ifa edebilmesi sabır gerektirir.
Nefsin isteklerine karşı orucu kalkan kılmak, kimseyi kırıp incitmeden hac görevini tamamlamak hep sabır gerektiren işlerdir. Diğer ilahî emirlerin yerine getirilmesinde de durum aynıdır. Nefis hep daha fazlasını isterken malını Allah yolunda “infak” etmek, maddi meşakkatlerine aldırmadan ilim yolunda çalışıp çabalamak gibi farzların yerine getirilmesi; intikam hırsıyla yanıp tutuşurken “affetmek”, kendi aleyhine de olsa “adalet”i hâkim kılmak gibi yüksek ahlaki erdemlerin insanda meleke hâline gelebilmesi ancak sabırla mümkündür.
“Ant olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 2/155.) ayetinde ifade edildiği üzere korku, açlık, maddi imkânsızlıklar, hastalık ve ölüm gibi çetin sınavları geçmenin yolu da sabırdan geçer. Zira sabır, bela ve musibetlere rağmen edebi muhafaza edebilmeyi ve her hâlükârda kitap ve sünnet üzere sebat gösterebilmeyi ifade eder. Maddi yetersizliklere rağmen “gayrimeşru yollardan geçim sağlama”yı reddedebilmek, manevi sıkıntıların pençesine sıkışmışken “intihar”a sürüklenmemek, sabrın aydınlattığı yoldan yürümekle mümkündür.
“Cehennem, nefsin arzu ettiği şeylerle, cennet ise nefsin hoşlanmadığı şeylerle kuşatılmış” (Buhari, Rikâk, 28.) olduğundan ilahî emir ve yasaklara uygun yaşamayı sabır erdemiyle hareket ettiğimiz sürece başarabiliriz. Sabrın yolumuzu aydınlatan bu hayati rolü, Sevgili Peygamberimizin şu sözlerinde en güzel ifadesini bulmuştur: “Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir.” (Müslim, Zekât, 124.)
*Elif ERDEM