Arınmanın En Kolay Yolu: İyilik
“Kim iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır; kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.”(En’âm 6/160)
Geçici dünya hayatında insanı pek çok nimetiyle ikramlandıran yüce Allah, gerçek ve kalıcı hayatta nimetlerinin devamı için onu sınava tabi tutmakta ve insana tercih hakkı sunarak kendi sonunu elleriyle hazırlama/düzenleme fırsatı vermektedir.
Hesap gününde bir iyilik getiren on misliyle mükâfatlandırılır. Bu, iyiliklere verilen karşılığın en azıdır. Çünkü iyiliğe yedi yüz katına kadar sevap verilebilmektedir (Bakara, 2/261). Kötülük ise Allah’ın kullarına olan merhameti gereği daha fazlasıyla değil, sadece misliyle muamele görür (Sâbûni, Safvetü’t-tefâsir, II/273).
Bir kimse bir iyiliğe niyet eder de onu yapmaya fırsat bulamazsa yapmış gibi sevabına nail olur.
“Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez; o zerre, bir iyilik ise onu katlar, kendi katından da büyük mükâfat verir.” (Nisâ, 4/40)
Kur’an-ı Kerim’de ihsan, hayr, birr, kerem, salah, lütuf gibi kelimelerle ifade edilen iyilik dilimizde genel anlamıyla “karşılık beklemeden yapılan yardım” olarak anlaşılır. İyilik bundan daha kapsamlı olarak iman ve ahlakı tamamlayan, yapıldığında ibadet sayılan pek çok davranışı içine alır.
Salih amel ve iman birbirini tamamlayan iki kavram olarak Kur’an’da karşımıza çıkmaktadır: “Erkek olsun kadın olsun, kim inanmış bir insan olarak dünya ve ahirete yararlı işler yaparsa kesinlikle ona güzel bir hayat yaşatacağız ve böylelerinin ecirlerini de muhakkak surette yapmış olduklarının daha güzeliyle vereceğiz.” (Nahl, 16/97).
Lokman Hekim’e ait olduğu söylenen “Allah’ı ve ölümü unutma! Yaptığın iyiliği ve sana yapılan kötülüğü unut!” şeklindeki nasihat, zımnen iyiliğin karşılık beklemeden yapılması gerektiğini dile getirmektedir.
Başkaları görüp takdir ya da teşekkür etsin, onlar da benzerini bize yapsın diye değil, insanın iç dinginliği ve huzuru için tercih edeceği bir davranıştır iyilik.
İyilik, insanı arındırır da. “Gündüzün iki tarafında, gecenin de gündüze yakın saatlerinde namaz kılın. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri yok eder.” (Hûd, 11/114) ayeti, icra ettiği günahtan sonra pişman olan bir sahabenin Hz. Peygamber’e (s.a.s.) gelerek durumu anlatması üzerine nazil olmuştur.
Bu adam sonra Hz. Peygamber’in arkasında farz namazı kılar. Namazdan sonra Efendimiz, “Sen abdest alıp bizimle birlikte namaz kıldın değil mi?” diye sorunca “Evet” cevabını verir. “İşte bu, yaptığına kefarettir.” buyuran Peygamberimiz, işlediği günahın yaptığı bir iyilikle affedilebileceği cevabını vermiştir (Mukatil B. Süleyman, Tefsir-i kebir, II, 266).
İnsan kendisi için de iyilik istemeli ama bunu dünya ile sınırlamamalıdır: “Rabbimiz, bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.” (Bakara, 2/201).
Dr. Öğretim Üyesi Sema ÇELEM – Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi